MESUT BALTA


KÜRESEL YOKSULLUK


Yoksulluk sorunu tüm dünyada en gelişmiş ülkelerden en geri kalmış olanlara kadar ortak bir sorun olma özelliği taşıyor. Her ne kadar gelişmiş ülkelerde bu sorun görece daha az düzeyde olsa bile sonuç itibari ile bu ülkelerinde yoksulluk gibi bir sorun yaşamaları bu duruma küresel bir anlam katıyor. Günümüzde sadece Nairobi’de değil Newyork gibi gelişmiş şehirlerde de görülen yoksulluk bu küresel anlamın net ifadesi.  Bu nedenle tüm dünyada soruna her yönden çözüm getirme, sorunu aşma yönleri ile çeşitli teknik çözümler getirmek ortak bir özellik taşıyor. Aynı zamanda yaşanan göçler, hareketli nüfus niteliği, yoksulluk sorununun salt bazı coğrafyalara ait olmasını engelliyor. 

Tüm dünyada gelişme ve kalkınma yönlü çabaların kökeninde kuşkusuz yoksulluğu aşmak ve son kertede genel bir toplumsal refaha ulaşmaktır. Görüldüğü üzere tüm dünyanın belki de tüm çabalarının ortak amacı yoksullukla mücadele aslında.. Olaya daha çok sermaye birikimi, zenginleşme açılarından değil yoksulluğu aşma yönü ile bakıldığı bir gerçek. Yoksulluk aynı zamanda lokal nedenlerden kaynaklı olma durumundan uzak olduğu görülmektedir. Bu savımızı şu şekilde açabiliriz. Küresel güçler tarafından alınan  ve pek de adil olmayan kararlar ile oluşan politikalar sonucu yürürlüğe sokulan uygulamalar ekonomik dengesizlikler yaratarak eşitsizliğin kapılarını açmaktadır. Bu da haliyle bir kesime imtiyazlar sağlarken aynı zamanda nüfusça daha büyük kitlelerin yoksullaşmasının önünü açmaktadır. Bu sonuçla insanları yoksulluğa iten sebeplerin temelde imtiyazlı grupların bizatihi eylemleri ile oluştuğu gerçeği ile karşılaşmak pek de şaşırtıcı olmuyor. 

Yoksulluğun nedeni ne olursa olsun bu sorun tüm dünyada yaşanan işsizlik, savaşlar, iç ve dış göçler, ekonomik krizler gibi sorunların kökenini oluşturması durumun vahametini ortaya koyar. Yoksulluk sorununun özellikle 1980’lı yıllar ile birlikte tün dünyada yaşanan ekonomik rekabet, ekonomilerde uygulanan neoliberal politikalar gelir dağılımını bozmuş ve yoksulluğun artması sonucunu getirmiştir. Bu anlamda sosyal dengeler gözetilmeksizin uygulanan iç ve dış ekonomik politikalar gelir adaletsizliğini baskılayarak yoksulluğun önünü inanılmaz oranlarda açmıştır. Yaşanan olumsuz sonuçlar aynı zamanda toplumda yer yer çatışmalar, toplumsal huzursuzluklar, psikolojik ve sosyolojik sorunların önünü açmıştır. Dolayısıyla sorun salt yoksulluk, açlık boyutlarını da aşarak genel bir hastalık halini aldığı görülmüştür. Yine yoksulluğun suçların anası olduğunu yeri gelmişken belirtelim. 

Yoksulluk ve açlık sorunları insan popülasyonunun en zayıf halkasını oluşturan çocuk ve kadın kesimini daha çok etkilemiştir. Yoksul ülkelerdeki kadın ve çocuk ölüm oranları açık bir farkla gelişmiş ülkelerin önünde yer alıyor. Çocuklardaki yetersiz beslenme ve buna bağlı ölümler nedeniyle hergün 30 bin çocuk ölmektedir. Bu veri UNICEF tarafından açıklanmıştır. Bu trajik sonuçla  yoksulluk olgusunun daha çok savunmasız, yardıma muhtaç kitleleri nede denli derinden etkilediğini gözler önüne serer. 

Tabii bu denli küresel çatışmaların fitilini ateşleyen sorunu çözme konusunda tüm dünyanın bir irade modeli ortaya koyması gerektiği sonucu çıkıyor. Gelir dağılımı adaleti yaratmak, küresel uygulamaların dünyanın belirli yerlerinde yarattığı ekonomik ambargoların kaldırılması, neoliberal politikalardan arınma, eğitim olanaklarının artırılması, iş imkanlarının yaratılarak yoksul kesime gelir arttırıcı politikalarının uygulanması gibi teorik önerilerden pratik sonuçlar çıkarılabilir. 

Bu arada yoksulluğun yarattığı etki ile bir yoksulluk kültürünün oluşumunu da engellemek önemli. Soruna hızlı çözümler getirilerek yoksulluğun bir kültür olmasının önü alınabilir.