MESUT BALTA


KURUMSAL YAPIDA KADININ VARLIĞI


Bir 8 Mart dünya kadınlar gününü daha kutluyoruz. Bu güne anlam verecek en büyük adım özellikle sorunların çözümü konusunda atılacak somut adımlar olması gerektiğini sayısız kez söylendiğini biliyorum. Ancak öğrenme metotlarında tekrarın önemsenmesi gereği konusundaki teorik bilgi bu görüşü destekler nitelikte. 

Kadının toplumda, dünyada saygın bir konumu işgal edebilmesinin elbette değişik varyasyonlarının olduğu aşikar. Bunları bir araya getirmek, oluşan çözüm önerilerini somuta indirgemek önemli hususları ifade etmektedir. 

Gerek ülkemizde ve gerekse dünyada kadınların yaşadığı sorunların başında işgücüne katılım oranlarındaki düşüklük, bir çok başka sorunların da tetikleyicisi olduğu bir gerçek. İktisat dünyasının konuya bakış açısı ile meseleye başlamak daha somut sonuçlara ulaşmamızı en azından bilimsel yönü ile daha gerçekçi hale getirecektir.

Kadınların işgücüne katılım oranlarının grafiği dünyanın gelişmiş ülkelerine doğru gidildikçe yükseldiğini görüyoruz. Örneğin İzlanda ve İsveç gibi ülkelerde bu oranlar %80’ler civarındayken gelişmekte olan üçüncü dünya ülkelerinde bu oran %30 ve hatta %20’lere kadar düşmektedir. Çalışabilir yaştaki nüfusa oranını ifade eden işgücüne katılım oranını biraz analiz edersek her çalışanlardan yalnız 3 kişinin kadın nüfusu oluşturduğunu belirterek sonucu daha somuta indirgemiş oluruz. Bu sonucun kadın nüfusuna oranla eşitsiz bir durum olduğunu anlatmaya bile gerek yok.

Yukarıdaki oran işgücüne sınırlı katılım ile kadınların çalışma yaşamından izolasyonu ve gelir elde etme faaliyetinin ne denli kısıtlandığını bizlere daha açık şekilde anlatıyor. Böyle olunca kadınların haliyle toplumda; değersizleştirme, dışlanma sorunları yaşamalarının önü açılmış oluyor. Aynı zamanda bu sonuç ile toplumun yaklaşık yüzde %50’sini oluşturan  çalışabilir emeğin gücünden de yeterince yararlanılamaması gibi  bir sonucu da bize anlatıyor. Yine istihdamın verimli bir format yaratılmasını sağlayan dengeli yapısının da burada oldukça bozulduğu sonucunu görüyoruz.   Yüzde 50 gibi bir emek gücünden, total bazda sadece yüzde 30’luk çalışan kadın varlığı düşünüldüğünde sonuç çok düşük bir rakamı ifade eder. Verimi düşük kalan emek sektörünün de niteliksiz yapısıyla üretim faaliyetlerinde istenilen sonuçları verememesi  büyük ölçekte ekonomik faaliyet geriliği yaratacağını da bilmem anlatmaya gerek var mı ? 

Bu anlamda istihdam politikalarının rasyonel bir şekilde yönetiminde, özellikle kadın oranının yüksekliğinin ekonomide artı değer yaratacağına inanmak işin belki ilk adımı olmalı. Bu yönde kadının yaşamın her alanında eğitime, kültüre, sanayiye, siyasete yön veren ve katılım sağlayan özelliklerini ileri boyutlara vardırmak toplumsal kalkınmayı destekleyen en önemli yapılardan biri olacağı muhakkak. 

Özellikle Avrupa ülkelerinde kadınların toplumsal yaşamın her alanında yer almasının önünü açacak bazı ilkesel kararların olduğu görülüyor. Bunlardan sadece birini ele aldığımızda kadın kotası kavramı önümüze çıkmaktadır. Bu sistem sayesinde özellikle işyerlerinde gerek yönetim ve gerekse stratejik kadrolarda kadın kotası yaratılarak bu oran %38 olarak belirlenmiştir. Buna göre şirketlerdeki yönetsel yapılanmalarda görev alacak kadın oranının belirlenen rakamın altında olması yasaklanmıştır. Bu prensip salt bir yaklaşım özelliği olmanın ötesinde cinsiyet ayrımını işyerinde yok saymak ve kadın gücünün şirkete getireceği kendine özgü dinamizmden mahrum kalmamak şeklinde açıklanması mümkün. 

Kota uygulaması ile zamanla özellikle kadın lider oranlarında artış yaşandığı görüldüğü gibi başarı çıtasının sektör bazlı attığı görülmüştür. Şirket yönetim kurullarında yer alan kadınlar üzerinde yapılan araştırmalarda kadınların yer aldığı şirketlerin başarı oranlarının diğer şirketlere göre %4 oranında daha yüksek olduğu sonucu çıkmıştır. Bu sonuç kadınların şirket yönetimlerine kendi dünyalarından kaynaklı yetenekleri ile farklı katkı sağlayan özelliklerine dikkatlerin çekilmesine neden olmuştur.

Yine yapılan başka çalışmalarda sanıldığının aksine çalışan kadınlara ait çocukların eğitim yaşamlarında daha başarılı olduğu gibi sonuçlar da elde edilmiştir. Ortaya çıkan bilgiler ile genel kanının aksine evde sadece çocuğu ile ilgilenen anneden,  daha çok başarı elde eden çalışan kadın profili arasındaki ilişkinin bile konuya artık daha farklı yaklaşma zamanı geldiğini anlatıyor bize. 

Önümüzdeki asırlarda kadının toplumsal yaşama daha çok entegre olduğu, daha çok yaşam kaynağı olduğu bir dünya haline geleceğini düşünerek şimdiden bazı alışkanlıklar edinmeliyiz.