Şırnak tarih ve kültür ekosisteminde kasırların bu denli önem taşımasının nedenlerinin başında Şırnak’ın Hacı Beyran Aşiret Konfederasyonunun merkezi olmasının da etkisi elbette vardır. Bugünkü Şırnak ili sınırları dahilindeki kendine bağlı halkın sosyal, yönetsel yaşamları ile ilgili kararların alındığı merkezleri ihtiva ederdi bu Kasırlar aynı zamanda.
En ihtişamlı kasırların başında gelen Abdurrahman Ağa Kasrının inşaat tarihi 1892 olarak belirlenmiştir. Kasır doğu-batı doğrultusunda dikdörtgen planlı ve avluludur. İçerisinde yaşam alanları, hapishane, cephanelik, misafir konaklama, teras gibi bölümler olduğu bilinmektedir. Kapı girişlerinde büyük bir ustalıkla yapılan taştan kemerler bulunur. Bu kemerler Şırnak’ta “Qentere” olarak adlandırılır.
Kemerli girişlerdeki kapılarda demirden haç figürlerinin olmasını kapıları imal eden Ermeni veya Süryani ustaların tercihine bağlamak gerekiyor. Abdurrahman Ağa kasrının taş duvarlarının çeşitli alanlarda yapıyı anlatan Arapça harfler ile yazılmış kitabeler bulunurdu. Bu kitabelerde El-Bani Müdir El-Umur Muhammed İbn-i Ağasor ile Mimar olarak Sadık Bin Ali isimleri yer almaktadır.
Kasrın doğu tarafında yapıya ihtişam katan ön cephesi açık, üstü örtülü ve örtüsü sütunlarla inşa edilmiş revak bulunurdu. Eski resimlerde atlı ve yerel giysili iki insanın bulunduğu bu revak görülebilmektedir.
1970’li yıllar ile birlikte Kasrın kuzey bölümündeki zemin katta Ermeni ustalar tarafından kumaş dokuma tezgâhları yerleştirilmiştir. “Cal” denilen zeminde oturma vaziyette yöreye özgü şal şapik kumaşı üretilirdi. Bu bölüm Kasıra farklı bir anlam ve boyut kazandırmaktadır. O tarihlerde kasır önlerinden geçenlerin kulaklarını kumaş dokuma tezgahlarının çalışma vuruşları olan “tak tak” sesleri tırmalardı. Bu üretimin devam etmesinin de yegane gücü, kasırlardan başka bir şey değildi.
Yapının duvar taşları Şırnak’ta çokça görülen beyaz kaya taşlarından yapılmıştır. Son derece estetik bir anlayış ve ustalıkla kesilen bu taşlar içerisinde iki metre boyunda dikdörtgen şekilde olanları çevredeki yapılardan farkını ortaya koyuyordu. Dikdörtgen şeklinde olanların yanında yüksek ve yuvarlak sütun taşları ise antik dönem mimarisini hatırlatıyordu.
Kasırda su ihtiyacının karşılanması için “cifni” denilen taştan yapılma hamam su taşları oldukça ilgi çekiciydi. Su taşları temizlik amacıyla kullanılmaktadır.
Yine tahıl grubu ürünlerinin içinde öğütüldüğü “cuhni” adı verilen dibek taşları kasır ahalisinin yiyecek ihtiyacını hazırlayan bir diğer etnografik demirbaş olarak ön plana çıkar. Cuhnî içine alınan tahıl mirkut denilen tokmakların sert vuruşları ile tüketilir hale getirilirdi. Tabii bu esnada öğütme işinin zevkli geçmesi için sırf bu işleme özgü Kürtçe şarkılar söylenirdi. Şarkılar aynı zamanda bu zorlu işleme bir keyif katardı.
Şırnak kasırları elbette sadece Abdurahman Ağa’dan ibaret değildi. Bun yanısıra Süleyman Ağa, Osman Ağa ve Ali Xan Ağa kasırları da Şırnak’ın kültürel dokusunu anlatan mimari eserlerin bir diğer yüzünü oluşturuyordu.