Doğanın kendine özgü işleyişine etken bir katılım gösteren insan türü diğer canlılardan farklı olan rolü ile yeryüzünde nitelik itibari ile kendine özgü etkiler yaratıyor. Asimetrik duran bu türü hizaya getirmenin seçeneklerini geniş bir yelpazeye yaymak gerekiyor. Sürdürülebilir kimliğe bürünmekte yer yer yaşadığı sorunlar insanın yaradılış modlarına yanlışı havale etmek en kolaycı çözüm. Ancak insanlık tarihine bakıldığında geleceği sürdürülebilir hale getirme gayreti biraz da doğanın yarattığı içgüdüsel yapısıyla ile ilgili olmalı.
İnsanoğlunun tarihsel süreçte doğaya karşı üstün hale gelen savaşımı, aslında klasik bir “pirus zaferi” olduğunu geç de olsa anlama kıvamına geldi sayılır.. Yenilgiye eşdeğer olan bu zafer günlük ifade ile kendi ayağına sıkma ile sonuçlandı. Tabii büyüyen ve mega halini almış bulunan toplumlar salt genel geçer kuralların dayatması halini almış yöntemler yöneten sınıfın sığ görüşlü yönetsel yetmezlerin artık bir bela halini almasına da neden oldu. Bakıldığında oluşan hatalar zinciri çoğu durumda içerisinde bir girdap halini alarak “hatanın başka hataya” neden olan bir döngüye sebep olması gibi kronik yapı oluşumu yaratması bir diğer paradoks.
Yaklaşımı daraltarak, daha küçük birimlere geldiğimizde, dünyayı veya yeryüzünün korunmasına dönük gayretlerde başat rolü oynaması gereken metropol veya daha küçük de olan kentlerin kentsel kimliklerini oluşturan çabalar yok değil. Kente tarihsel dokusundan gelen kültürel, sosyal ve mimari saygı kriterleri yerli yerine koyarak başarı elde etmiş hiç de azımsanmayacak örnekler mevcut. Bunun belki de en belirgin mihenk taşı olan yaklaşım, liderdeki sürdürülebilir olma ısrarını son derece bilimsel yaklaşımlar ile mertçe ortaya koyması olduğu aşikar.
Öte yandan kentlerin salt teknik anlamdaki yönetim yaklaşımlarına sığdırılan formel tarzları, diğer taraftan dünyaya özgü olan adilce yaşam, eşitlik kriterlerine uygun hukuk normlarının göz ardı edilmesi demokratik toplum idealine tezat bir durum. Esas sürdürülebilir olmak kentsel ulaşım ve yönetim çözümlerinin yanında insanca bir yaşamı hukuk ilkeleri ile ortaya koymak olduğunu zaten yaşanan dünya siyasası net bir şekilde göstermiş bulunuyor. Geçmişte düz mantıkla başarılı olarak görülen sözde kazanımlara rağmen tüm dünyada sonraki süreçte toplumun başını öne eğen bir hale getiren örnekleri az değil.
Hukuk ilkelerinin ceza çözümlemesindeki başat doktrin “Hüsnü niyet (iyi niyet)” ile açıklama gereği olaylara düz bir mantıkla bakma yanlışını bertaraf etmeye yeter artar bile. Dolayısıyla sürdürülebilir bir toplum veya kenti yaratma yolunda çevresel, ekonomik ve sosyal dengeyi bulmanın yegane yönü bunu toplumsal bir barış mantığı ile ortaya koymaktan geçer. Bunu da yapmanın en büyük yararı düşündüğümüz mantık ile bugünkü sorunları gelecek nesillere bela etmekten kendimizi imtina etmenin yegane yolu. Bu haslet bir öngörüyü gerektirir. Sığ düşünmemeyi ve gelecekteki riskleri önleme erdemine işaret eder.
Bu doğrultuda uluslararası çıkarların başat rol aldığı bir dünya düzeninde sürdürülebilirlik idealini gerçekleştirme uğraşısı özel bir çaba halini almalı. Tersi durum yönetilmesi zor yaşam alanlarını gündeme getiriyor ve getireceği de su götürmez bir gerçek.
Yeryüzünün doğal yaşam koşulları için ortaya konulacak çabalar, gelecek kuşaklara teslim edilecek en adil dünya olacaktır.