İnsanlık tarihi, sadece siyasi olaylar ve savaşlarla değil, aynı zamanda düşünceleri, eserleri ve keşifleriyle çağları aşan bireylerin yarattığı derin izlerle de şekillenmiştir. Dünyaya yön verenler, salt askeri zaferler kazanan hükümdarlar ya da büyük imparatorlukların kurucuları olmamıştır. Bazen bir filozofun zihninde çakan bir kıvılcım, bir yazarın kelimelerle ördüğü unutulmaz bir eser ya da bir bilim insanının merakıyla başlayan bir araştırma, insanlığın kolektif bilincinde ve yaşamında kalıcı etkiler yaratmıştır. Bu etkiler, ortaya çıkan yeni düşünce sistemleri, evrensel değerler, teknolojik ilerlemeler ve hatta bazen de geride bırakılan yıkımların sonuçları aracılığıyla günümüze dek ulaşmayı başarmıştır. Antik dönemden günümüze ulaşan Gılgamış Destanı'nda yarı tanrı olan zalim krala karşı çıkan Enkidu'nun mücadelesi, tarihi figürlerin toplumsal önemini ve etkisini mitolojik bir dille vurgulayan güçlü bir örnektir. Efsaneler ve mitolojiler, bu türden etkili kişiliklere sıklıkla olağanüstü nitelikler atfetmişlerdir ki bu durum, söz konusu şahsiyetlerin toplum üzerindeki derin izlerinin bir yansımasıdır. Salt bir kurtarıcı arayışının ötesinde, bireysel ilgi ve merakla ortaya çıkan icatların ve fikirlerin de insanlık tarihinde nasıl dönüm noktaları yarattığı göz ardı edilmemelidir. Aşı örneği, tek bir insanın bilimsel metodu takip ederek tüm insanlığın sağlığını nasıl olumlu yönde etkileyebileceğinin en açık kanıtlarından biridir.
İnsanın, düşünceleri, duyguları, eylemleri ve yarattığı kültür aracılığıyla dünyanın anlamını ve yapısını sürekli olarak yeniden şekillendiren temel etmen olduğu düşüncesi, varoluşumuzun merkezine insanı yerleştiren derinlikli bir perspektif sunmaktadır. Bu bağlamda, insanlık tarihi boyunca ortaya çıkan ve kalıcı etkiler yaratan şahsiyetlere atfedilen olağanüstü nitelikler, tesadüfi bir durum olmanın ötesinde, bu kişilerin yarattığı etki alanının büyüklüğüyle doğrudan ilişkilidir.
Etkileri kalıcı ve insanlık tarihi açısından ufuk açıcı olan bu şahsiyetlerin yarattığı bir dünya tarihinde yaşadığımız söylenebilir. Antik dönemde insan aklına ve iradesine vurgu yapan filozoflar, Orta Çağ'ın karanlığının ardından dünyaya yeniden nefes aldıran Aydınlanma dönemi düşünürleri, her biri kendi alanında birer efsanedir. Aşı gibi buluşlarıyla insanlık tarihinde silinmez izler bırakan bilim insanları ise günümüzün onurlu isimleridir. Böylesine zengin bir insanlık tarihine sahip bir dünyada, yaşamımıza anlam ve boyut katan insanların varlığı hayati öneme sahiptir. Dünyaya ilk etapta doğal olaylar yön verse de, esas sosyolojik ve tarihsel boyutu insan varlığı ortaya koymaktadır. Bu anlamda insan, dünyanın ontolojisini yaratan temel unsurdur; duygusal ve düşünsel yönleriyle yaşamın vazgeçilmez bir parçasıdır.
Tüm bu dinamikler göz önünde bulundurulduğunda, daha yaşanılabilir bir dünya inşa etmenin yolu, insana yatırım yapmaktan geçmektedir. Antik dönem filozoflarının idealize ettiği erdemli insan yetiştirme çabası, dün olduğu gibi bugün ve yarın da geçerliliğini korumaktadır. Çünkü dünyaya gerçek anlamda soluk verme gücünün, en nihayetinde beşer gücünden geçtiği er ya da geç herkes tarafından idrak edilecektir.