MESUT BALTA


TOPLUMDA AKILCI YAKLAŞIMLAR YARATMAK

Toplumların önündeki en büyük handikaplardan biri de geleneksel bağnazlıklardan kurtulamaması olarak karşımıza çıkar.


Toplumların önündeki en büyük handikaplardan biri de geleneksel bağnazlıklardan kurtulamaması olarak karşımıza çıkar. Bir çok dış ve iç etkenlerin yarattığı etkiler ile oluşan sosyo psikolojik etkenler felaketlerin yolunu dahi açacak negatiflikler içerebilmektedir. Bu hatalar zincirinin en büyük sonucu salt lokal alanlarda kalmasının ötesinde hiç beklenmedik raddelere ulaşabilmesi gücüne sahip olması. Kaldı ki kavramsal anlamda da hataların en büyük sonuçlarından birisinin yerinde kalmayan özelliği olduğunu düşünebiliriz. Dolayısıyla bu konu köklü bir zihniyet devrimi ile çözülmediği sürece can yakmaya devam edecek tehlikeli bir mikrop.

Bir zihniyet ve yaklaşım tezahürü olan, aynı zamanda toplumları esir alan bağnaz yaklaşımlar genelde gücünü yazılı ve yasal tabana dayanmayan kurallardan almaktadır. Bunun da kökeninde açıkça  eğitimsizlik faktörünün yattığı bir gerçek. Akılcı, rasyonel işleyen evrenin somut kanunları varken halen insanların kulaktan dolma, değişmez normları bir hayat felsefesi haline getirmeleri büyük bir problem. Değişimde direnen, akılcı olanı ısrarlı duruşla kabullenilmemesi bu kaotik durumun uzamasının önemli sebebi.

Günümüzde kırsal yaşamın zihniyet anlamında halen canlı tutulması bağnaz yaşamın bir diğer nedeni. Kentsel yaşam yerlerinde dahi kırsal felsefenin dayatılması bile bu kaotik durumu aşılmamasında etkili olmaktadır. 

Kentin kültürel ve estetik verilerinin çözmesi gereken geri kalmış modeller karşısında etkili olmaması her açıdan araştırmaya değer. Net bir mücadelenin olmayışı en büyük neden sayılabilir. Kentin içerisinde kırsal alana dair yaşam modellerinin devam ettirilmesi ve hatta kırsalın masumiyetini geride bırakan üst düzey yapılanmalar var olan kaotik durumu daha da boyutlandırması sonucunu doğurmaktadır. 

Kentin ekonomik gücünü de ele geçiren kaotik yapılanmalar bu defa çok daha mikrobik etkiler yaratacak kentsel modeller yaratıyor. Aslında burada esas hata kentlerdeki varolmayan düzen anlayışı. Bir türlü yaratılamayan şehirleşme olgusu bir boşluk oluşturarak yeterli olmayan kentsel yaşamı kendince daha geleneksel arayışlara neden olmaktadır. Bu da hataların başlangıç noktası haline gelmektedir. 

Kentlerde yeterli kütüphane, dijital bilgi kurumları, tiyatrolar, sanat kurumları kuramadığınız sürece suç oranı düşmüş bir toplum yaratamazsınız. Kent ormanları, sosyal yaşam alanları yaratmadığınız sürece toplumsal psikolojik rahatsızlıkları bireylerden uzaklaştıramazsınız. Spor alanlarını şehirlerin her tarafına yaymadığınız sürece sağlıklı bir gençlik dönemini yeni nesillere yaşatamazsınız. 

Tüm bu çabalar sağlıklı ve kendi dinamiklerini yaratan şehirler için olmazsa olmazları oluşturur. Dolayısıyla daha az suç ve suçlu, daha az beyin göçü, daha az aile felaketleri, daha az şiddet hep sağlıklı toplumsal modeller ile olur. Ön yargıları aşan, doğal yaşamla bütünleşik yaşam modelleri için gayret etmek son derece önemli. 

Sağlıklı ve sosyal ilişkileri akıl yordamıyla oluşmuş toplumlar aynı zamanda ekonomik büyümeyi de elde edebilirler. Aynı zamanda ters bir yaklaşım ile de ekonomik düzeni olmayan toplumlar sorunlar yaşamaya mahkum olurlar. Karşılıklı bir ilişkiler ağı olan bu iki kavram arasındaki denge her anlamda toplumun kalkınmasını sağlayacaktır. Bu anlamda ön yargıları aşmış bir toplumun sağlam iktisadi ilişkilerinin de ortaya çıkması aklın bir gereğidir.