Nedenini bir türlü bilmediğimiz hatalar zincirinin, bir değil, yüz değil binlerce yıl sürmesi durumunu İbni Haldun kestirme bir düşünce yöntemiyle “coğrafya kaderdir” şeklinde kestirip atmıştır tarih denilen zaman tüneline. Son derece karmaşık, hataların birbiri ardına geldiği, umutsuzluk yaratan, içinden çıkılmaz bir hal ile yer yer facia boyutlarına gelinen kaotik bir hal-i pir melul durumu toplumsal düzlemde halen varlığını koruyor maalesef.
Feodal düşünce yapılarının üst üste gelerek oluşturduğu ve içinden çıkılmaz bir hal almasına neden olan toksik, hiçbir pozitif ve rasyonel boyutları içermeyen tutum, alışkanlık ve davranış biçimleri aynı zamanda lokal kırsal normlar gün gelir en değerli canını bile elinden alabilme kudretine sahip. Bu anlamsız kurallar ve normlar zamanla katmanlaşarak, kartopu anlayışı ile daha da büyük boyutlara ulaşır. Toplumsal düzlemde reform düşüncesinin kırıntısı da olmayınca dur diyeceklerin de ya sesi bastırılır yada da sindirilir. Çünkü bu devasa yanlışlar manzumesi karşısında hareket şansı oldukça sınırlı. İşin ucunda dışlanma ve hiçe sayılma gibi rizikoları da görür reformist kişilik.
Dolayısıyla oldukça güçlü bir toplumsal ruh hali ve yanlışlardan mütevellit fikir birliği; değişim iradesinin önünde set şeklinde beklemektedir. Meksika açmazı şeklindeki bu hal karşısında köydeki tek kalan akıllının köyde aptallığa yol açtığını bile bile köyün çeşmesindeki sudan içme gereği duyması gibi bir çaresizlik ve hatta boyun eğme mecburiyeti bir durumu da aklımıza getiriyor sözünü ettiğimiz kaotik düzen. Bu zorunlu yöneliş katmerleşmiş toplumsal yanlışlar hareketinin aynı zamanda kendine mecbur etme mekanizmasının zorba yönünü ifade eder.
Toplumsal yapıdaki önlenmesi imkansızlık halini alan ve adı bir türlü konulamayan yazılı olmayan yönetim tüzüğü birçok anlamda atomu parçalamaktan daha zorlu olması karşısında değişik çözüm alternatiflerinin ortaya konulmasında fayda var. Toplumu kuşatan ve zihinlerde varlığını koruyan bu kaotik durumu tersine çevirmek için tek tek beyinlerdeki karakollara ulaşmak gerekiyor. Beyinlerdeki karakollar kişiyi zapteden, hareket şansı tanımayan ve özgür düşünce eylemini önleyici rolünü her zaman sürdürür. İşte bu mekanizmayı elimine etmenin yollarını bularak detaylı alternatifler ortaya konulmalıdır.
Üst düzey ve sürdürülebilir bir yaklaşımla bu toplumsal toksini bünye dışına atmak için insanın özgür ruhuna açılacak kapıları zorlamak gerekiyor. Ona daha insani, empati ile bezeli evrensel değerleri aşılamak ile başlamak gerekiyor. Ezberi bozan kendi dışında koca bir dünya, evren ile milyarlarca yıldır süren ve bundan sonra da sürecek bir yaşamın anlamını dile getirmek gerekiyor. Asla durgun olmayan, zamanı saniyeler içerisinde değişime uğratan gerçeğin varlığını hatırlatmak etkili olacaktır. Yaşamı yorumlamanın adımlarını bulmak, düşünce yöntemini özgür bırakarak yaşamın ve evrenin olumlu özelliklerini keşfetmek gerekiyor.
Şimdiye kadar söylenen, yazılan tüm ortak değerleri bir araya getiren okumaları netleştirmenin dışında, bir yaşam biçimine dönüştürmenin çabası içinde olmanın zeminleri yaratılmalı. Bencil bir yaşam dayatması ile hümanizme yer açmayan toksit düşünceler var olan yanlışlara daha büyük boyutlar kazandırmasının önü kesilmeye çalışıldığı noktada olumlu esintilerin geleceği muhakkaktır. Zira bu sayede daha kapsayıcı, daha paylaşımcı ve karşısındakini yok etme düşüncesini elimine eden alışkanlıkları da durması bu yöntemin pozitif tarafları.
Birçok suç, orantısız davranış alışkanlıkları ve ruh bozukluklarının esas nedeninin var olan toplumsal kuralların etkisi ile oluşması karşısında hem bireylerden çözüm yaratarak hareket etme, diğer yandan da sosyal düzlemde hatayı gideren toplumsal tabanlı çözüm yöntemlerini belirlemek oldukça önemli. Çünkü her iki yöntemin çözüm aktörleri farklı olacaktır. Her iki yönlü yaklaşım elbette kendi açılarından bir sonuca ulaşması beklentisi içinde olmamız gayet normal.
Bu arada sosyal, siyasal yaşamda ; toplumsal önder, güç ve otorite kaynaklı odakların verdikleri işaret, yaklaşım ve tutumlarının özellikle alt düzeylerde güçlü biçimde referans alındıklarını unutmamak lazım. Yanlış mesajlar sözkonusu alt düzey, geri ve düşük toplumsal kesimlerde etkisinin çok daha fazla olacağı muhakkaktır. Şiddet ve nefret söylemlerinin ilk belirtisini gösteren alanların futbol tribünlerindeki holigan ve çapsız kitlede olduğunu unutmamak gerekiyor. Dolayısıyla üst düzeyde yapılacak açıklamalar, verilecek referanslar her anlamda önemli ve etkiler yaratacak kapasiteye sahip.