Yapay zeka teknolojisi, her ne kadar son yıllarda hızla gelişen bir alan olarak görülse de, kökenleri antik döneme kadar uzanabilir. İnsanlık tarihinin birikimi, bilgi miktarının giderek artmasına ve bu bilginin insan zihni tarafından tamamen kavranamaz hale gelmesine neden olmuştur. Bu durum, bilginin etkin bir şekilde işlenmesi ve kullanılmasını zorunlu kılmış, yapay zekanın gelişimini kaçınılmaz hale getirmiştir.
Tarihsel süreçte tarım ve sanayi devrimleri, ekonomik büyümeye yön veren en önemli aşamalar olmuştur. Ancak günümüzde, gelişmiş ülkeler yapay zeka teknolojilerini bir adım öteye taşıyarak yeni bir dönüşüm sürecine girmiştir. Çin, ABD, Japonya, Fransa ve diğer Avrupa ülkeleri bu alana büyük yatırımlar yaparken, gelişmekte olan ülkelerin bu yarışta geri kaldığı görülmektedir. Yapay zeka araştırmalarına ayrılan bütçeler, bazı gelişmekte olan ülkelerin gayrisafi milli gelirlerini bile aşmaktadır. Bu durum, üçüncü dünya ülkelerinin tarih boyunca karşılaştığı yapısal dezavantajlardan birinin günümüzde de devam ettiğini göstermektedir.
Ancak bütçe, yapay zeka teknolojilerinin gelişiminde tek belirleyici unsur değildir. Bireysel girişimler ve akademik çalışmalar da önemli bir rol oynamaktadır. Ulusal ve yerel düzeydeki kurumların bu alana yönelmesi, teknoloji geliştirme potansiyelini artıracaktır. Nitekim, küçük çaplı bir mobil uygulama bile bir bölgenin veya ülkenin uluslararası rekabette öne çıkmasını sağlayabilir. Yapay zeka alanındaki bir buluş, sadece prestij kazandırmakla kalmaz, aynı zamanda büyük bir ekonomik değer de yaratabilir.
Türkiye’de her ile bir üniversite kurulmasıyla eğitim alanındaki önemli bir açık kapatılmıştır. Bu durum, her ne kadar eleştirilse de, yükseköğretimin yaygınlaşmasını sağlamıştır. Ancak birçok üniversite, bilimsel üretim ve araştırma açısından yeterli seviyeye ulaşamamıştır. İşte tam da bu noktada, yapay zeka teknolojileri bu üniversiteler için büyük bir fırsat sunmaktadır. Kırsal bölgelerde bulunan ve akademik anlamda yeterince ses getiremeyen bu kurumlar, yapay zeka araştırmalarına yönelerek küresel çapta tanınan merkezlere dönüşebilir.
Bütçe kısıtlamalarına rağmen, yaratıcı ve yenilikçi enstitülerin, bölümlerin ve araştırma merkezlerinin kurulması mümkündür. Bu alandaki fırsatlar değerlendirilirse, üniversiteler dünya çapında tanınan kurumlar haline gelebilir. Bilimsel niteliği düşük projelere ayrılan zaman ve kaynakların yapay zeka araştırmalarına yönlendirilmesi elzemdir. Örneğin, geçmiş yıllarda bir üniversitede gerçekleştirilen “turşu kurma” gibi bilimsel değeri tartışmalı projeler yerine, toplumun bu alanda daha fazla baskı yaparak yapay zeka çalışmalarının desteklenmesini sağlaması gerekmektedir.
Tarih boyunca bazı kritik dönüşüm noktaları olmuştur ve günümüzde yapay zeka teknolojileri bu dönüşümün merkezinde yer almaktadır. Bu alana yatırım yapan ülkeler yalnızca bir değil, birkaç adım öne geçecektir. Üniversiteler başta olmak üzere tüm kurumların bu gelişime odaklanması kaçınılmazdır.
Bilimsel ve rasyonel temeli olmayan bölümler ve enstitüler yerine, teknoloji odaklı akademik yapılar önceliklendirilmelidir. Kurumların başına, yapay zeka ve teknoloji alanında uzman yöneticilerin getirilmesi, stratejik bir gerekliliktir. Ancak bu şekilde, toplumsal anlamda yapay zeka çağında hak ettiği konuma ulaşabiliriz.